ENRON SKANDALI; AMERİKAN RÜYASI
Bu haftaki yazımın konusu yıkılmaz denilen bir şirketin iflas öyküsü…
İflas denildiği zaman aklımıza iş plansızlığı, kötü yönetim, kötü lokasyon, finansal ihmaller, sermaye eksikliği, zayıf pazarlama gibi klasik nedenler geliyor. Enron içinde bunları söyleyebilirdik fakat Amerika’nın en büyük kurumsal iflasının perde arkasında insanlara ilişkin bir trajedi; para karşısında kör olmuş gözler, kibir, hile, hoşgörüsüzlük, kendini beğenmişlik, açgözlülük, doyumsuzluk saklıydı.
Enron, enerji alanında faaliyet gösteriyordu. 1985 yılında Kenneth Lay tarafından kurulmuştu. Kuruluş amacı deregülasyonun gücünden yararlanmaktı. Deregülasyon daha az sayıdaki ve daha basit hukuki düzenlemelerin verimliliği artıracağı, hizmet veya ürünün kalitesinin artarken fiyatının düşeceği mantığıyla hareket eder. Lay, doğalgaz boru hattı şirketlerini birleştirmekle hükümetin gaz fiyatlarını piyasanın iniş çıkışlarına göre dalgalanmaya bırakma kararından Enron’un yararlanabileceğini düşünmüştü. İlk kez bir şirket Amerika Başkanı’na bu kadar yakınlık gösteriyordu. Enron hem cumhuriyetçilerle hem demokratlarla yakın ilişkiler içindeydi. Örneğin; 1988 yılında Baba Bush’un baskılarıyla Enron tarafından Arjantin’e doğalgaz hattı döşenmişti. 1993 yılında çöl fırtınası operasyonunda zarar gören enerji santralinin yenilenmesi işi yüksek fiyat vermesine rağmen Enron’a verilmişti.
Aktiflerini 16 yılda, 10 milyar $’dan 67 milyar $’a çıkaran dev 21.000 personel ile 2001 yılında üç hafta gibi kısa bir sürede iflasını ilan etmişti.
2000 yılında 110 milyar $’lık gelir beyan etmişti. 2001 yılına gelindiğinde büyük yolsuzluklar birer birer ortaya çıkmaya başlamıştı.
Enron’un bağımsız denetim işini en güçlü beş denetim firmasından birisi olan Arthur Andersen şirketi yapıyordu ve başroldeydi. İflasın ardından Arthur Andersen’in Yönetim Kurulu Başkanı basın toplantısında şöyle demişti: “Bu büyük finansal felakette muhasebe uzmanlarımızın mesleki kararlarında yanılmış oldukları ortaya çıkmıştır.” Arthur Andersen hem denetim hizmeti hem danışmanlık hizmeti veriyordu yani kirli ilişkilerin kurulması için ortam sağlanmıştı. Yani bu nasıl olurdu? Denetmen firma, denetim işinden 25 milyon $, danışmanlık işinden 27 milyon $ kazanıyordu önemli bir gelir kaynağıydı ve araların iyi tutulması gerekiyordu. Hem hilelerin yolunu gösteriyordu hemde aynı tabloları denetliyordu. Arthur Andersen’in bilgisi ve tavsiyesi üzerine vergi muafiyetinden yararlanabilmek için 900’den fazla off-shore şirket kurulmuştu. Soruşturma sürecinde çalışanların bir kısmı Enron ile ilgili çok sayıda belgeyi bunların bir mahkeme tarafından talep edilebileceği bilinmesine rağmen yok etmişti.
Enron’un mantalitesi; bir ülkede tekel kaldırılıp serbestleştirilme kararı alınacaksa bu piyasaya ilk giren Enron olmalıydı gerekirse serbestleştirme kararlarının alınmasına rüşvet ile yardımcı olurdu. Faaliyetleri sadece doğalgaz ve elektrik enerjisi ile sınırlanmadı. Kömür, kağıt, kağıt hamuru, plastik ve fiber optik kablo ticaretinde de uluslararası piyasada varlığını hissettirdi.
Enron, medyayı çok iyi kullanmıştı. Yatırımcılardan ve diğer tüm ilgililerden muhasebe hileleri ile kaçırmıştır. Siyasi bir organizasyonun bir parçası olmuştu. ABD’de başkanlık seçimlerinde, İngiltere’de ve diğer ülkelerde seçimleri finanse etmişti. Hatta Enron, İngiltere’de Veliaht Prens Charles’in hayır kurumuna yüklü bağışta bulunmuştu.
Bankalar, kredi değerlendirme kuruluşları Enron’un durumunu bilmesine rağmen, siyasi baskılara boyun eğerek bu iflası tam 9 ay gizlediler. Hisse senetleri tedavülden kalkması gerekirken, bu sırada yüksek fiyatlardan satılmaya devam etmiştir. Bu sürede elde edilen karlar başka ülkelerdeki off-shore hesaplara aktarılmıştı. Şirketin üst düzey yönetim kurulu üyeleri, yatırımcılara ve çalışanlarına şirketin hisse senetlerinin değerlerinin artacağı yalanını söylerken kendileri tüm hisseleri elden çıkarmışlardı.
Yönetim kurulu üyeleri, politikacılar, ekonomistler, borsacılar, medya, denetim firması, Enron çalışanları uyarıları görmek istemediler, sorunların çözümü için hiçbir çaba sarfetmediler, hataları ve hileleri gördükleri halde çözüm için hiçbir adım atmadılar aksine olayları örtbas etmeye çalıştılar. Açıklanan mali tablolarda yıllar itibariyle çok büyük oranlarda artış gösteren kâr rakamlarını ve bunların nedenlerini hiç sorgulamadılar, kısa zamanda ellerindeki hisse senetleri çok büyük kârlar elde edince bunun sonsuza kadar süreceğini sandılar..
Sonuçta 2002 yılı başlarında 95 $’lık hisse senetlerinin değerini centlere düşmüştü, kağıt parçasından farkı kalmamıştı. Enron’un eski başkan yardımcısı ve strateji uzmanı Cliff Baxter, Houston’da intihar etmişti. Kenneth Lay ve Enron’un CEO’su Jeffrey Skilling, şirketin mali durumu konusunda çalışanlar ve yatırımcılara yalan söylemekten suçlu bulundular.
İnsanoğlunun doyumsuzluğunun ibretlik hikayesi olan Enron skandalını özet bir şekilde anlatmaya çalıştım.
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere hoşçakalın,
S.M.Mali Müşavir
Özden VESKE