
Yaklaşık iki asırdır ‘’Kara Elmas’ diye bildiğimiz “akaryakıt” piyasaları kasıp kavuruyor. Ülkemiz tarafında ise kasıp kavurma şiddeti daha fazla hissedilmektedir.
Peki, akaryakıt hayatımıza nasıl girdi ve ne zaman çıkacak. Gelin bir bakalım.
Petrol sanayisinin doğuşu ve akaryakıt ekonomisi ile Petro-Dolar Sisteminin Oluşum Süreci 1800’lü yılların ortalarında Kanadalı Abraham Gesner’in petrolden gazyağını rafine edişi ve 1859’da ilk kez petrol üretimini gerçekleştirmesi hayatımıza girmiş oldu.
Petrolün ticari amaçlı olarak dünyada ilk arama faaliyeti, “Pennsylvania OilCompany” isimli şirket tarafından ABD’de gerçekleştirilmiştir. O zamana kadar dünya ticaretine yön vermiş olan Büyük Britanya’nın deniz taşımacılığı, bankacılık ve madencilik üzerindeki siyasi, askeri ve ekonomik gücünün simgesi olan İngiltere Merkez Bankası mahzenlerindeki Britanya altını, sterlin hakimiyeti yerini petrol ekonomisine bırakmaya başlamıştır. ABD’de John D. Rockefeller tarafından kurulan “Standart Oil” şirketi yalnızca 10 yılda (1870- 1880) petrol endüstrisinin öncüsü olmuş, 1900’lü 46 Sayı:14 Yıl:2018 yılların başına kadar gazyağına bağımlı petrol endüstrisi bu dönemde elektrik ve havagazının aydınlatmada kullanılması ve motorun icadı ile yapısal değişime uğramıştır (Engdahl, 2008).
Dünyada en çok ticareti yapılan ticari mallar listesinde ilk sıralarda gelen akaryakıt ekonomisinin oluşumunu sağlayan petrol, stratejik ve politik özellikleri yanında, finansal piyasalarda siyah altın (kara elmas) olarak adlandırılan yatırım aracıdır. Alınıp satılan bir emtia olmasına rağmen temel ekonomi teorileriyle piyasa koşullarında fiyat aralığı diğer emtialar gibi belirlenemeyen, dünya ekonomisini derinden etkileyen stagflasyon (durgunluk) sürecinin temel unsuru olan, dünya rezerv parası dolar ile işlem gören, uygarlığın temel enerji kaynaklarından olan ham petrol, doğal kaynak olarak arzı sınırlı, ekonomisi ile diğerlerinden farklı özel bir maldır.
Bu kapsamda petrol ekonomik kalkınmanın belirleyicilerinden hem ekonomik hem de sosyal faktörler açısından ana girdidir.
Ekonomik kalkınmanın gerçekleşmesi için gereken sanayileşme, ekonomik büyüme ve kişi başı gelir düzeyinin artırılması gibi ekonomik faktörlerin yerine getirilmesi için petrol günümüzde vazgeçilmez bir kaynak olarak kabul edilmektedir. Karagöl, Erbaykal ve Ertuğrul (2007, 72) çalışmalarında enerjinin ve dolayısı ile petrolün iktisadi kalkınma açısından önemini, 1970’li yıllarda yaşanan petrol krizleri sonrasındaki gelişmelere paralel olarak ekonomik kalkınma için önemli girdilerden biri haline gelen enerjinin küreselleşme ile birlikte önemini daha da arttırdığını belirterek açıklamışlardır. Literatürdeki bir başka çalışmada Uğurlu ve Ünsal (2009, 1) ise, Dünya ekonomileri açısından ekonomik kalkınmada petrolün önemine dikkat çekmiş ve petrolün diğer kaynaklara göre ekonomik kalkınma açısından daha önemli ve stratejik bir konuma sahip olduğunu açıklamışlardır.
İktisadi büyüme ve kalkınma açısından en temel girdilerden biri olduğu düşünülen petrol açısından durum değerlendirildiğinde, petrol fiyatlarının da ekonomik performans açısından belirleyici bir rol oynayacağı düşünülebilir. Bu açıdan bakıldığında, enerji girdilerinin en önemlilerinden birisi olarak petrol maliyetlerinin ve fiyatlarının da incelenmesi gerekmektedir.
Enerjinin ekonomik büyüme ve sürdürülebilir kalkınmanın temel girdilerinden birisi olduğu gerçeği doğrultusunda enerji fiyatlarının da büyüme ve kalkınma bileşenleri üzerine etkileri olacağı bir gerçektir. Bu doğrultuda, ülkelerin ekonomik kalkınma sürecinde kişi başına enerji tüketimlerinin arttığı düşünüldüğünde, enerji fiyatlarındaki artışın ekonomik kalkınma açısından olumsuz bir gelişme olacağı da düşünülebilir. Aydın ve Şahin (2012, 37)’de çalışmalarında bu görüşü destekleyecek şekilde, ülke ekonomilerinin ekonomik başarıları açısından duruma bakıldığında petrol fiyatlarının bir gösterge olacağını belirtmişlerdir. Yetkiner ve Berk (2008), petrol fiyatlarının maliyet enflasyonuna neden olacağı ve üretimi dolayısıyla ekonomik büyümeyi azaltacağı görüşünü dile getirmişlerdir. Bununla birlikte petrol gibi önemli bir girdinin fiyatlarında sert artışları özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ödemeler dengesini bozacağındanolumsuz bir ekonomik performansı beraberinde getirecektir. Bu durumun büyüme ve kalkınma üzerinde de olumsuz etkileri söz konusu olacaktır.
Petrol fiyatlarındaki dalgalanmaların ve artışların üretim maliyetlerinde belirsizliğe neden olacağı ve üretimin maliyetini artıracağı gerçektir. Bu durum ekonomik büyüme ve kalkınmanın maliyetinin de artmasına neden olacaktır.
Son dönemde petroldeki tükenme endişelerinin de etkisi ve artan talebe bağlı olarak ciddi bir artış içerisinde olan petrol fiyatlarının, ekonomik kalkınmanın önemli bir girdisi olduğu düşünüldüğünde, ekonomik büyüme ve kalkınmanın maliyetini giderek arttırdığı görülmektedir.
Sonuç olarak;
Enerji kaynaklarının çok büyük bir kısmı fosil kaynaklar olarak nitelendirilen petrol, doğalgaz ve kömür tarafından oluşturmaktadır. Tabiki bu grupta lider petroldür. Petrolün talep açısından liderliği yakın gelecekte de devam edecektir. Ancak, literatür taramasından da anlaşılacağı üzere 2065 yılında petrolün 2070 yılında ise Doğalgazın tükeneceği öngörülmektedir. Kömürün ömrünün ise 2105 yılı gibi tükeneceği öngörülmektedir.
Özellikle ülkemiz gibi ekonomik büyüme ihtiyacını ciddi anlamda hisseden ülkeler için enerji kaynaklarının önemi oldukça çoktur. Bu anlamda, petrol en eski enerji kaynaklarından birisi olarak geçmişte ve günümüzde ekonomik büyüme ve kalkınmanın temel belirleyicilerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda petrol ile ilgili bitecek olma endişelerinin sıkça dile getirilmeye başlandığı günümüzdealternatif kaynaklara yönelme ihtiyacı artmıştır.
Ekonomik refahı birinci amaç haline getirmiş olan gelişmekte olan bizim gibi ülkelerin enerji politikalarını iktisadi kalkınma hedeflerine uygun hale getirmeleri oldukça önemlidir. Özellikle enerji ithalatçısı konumunda bulunan gelişmekte olan ülkeler sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştirmek için yenilenebilir enerji ve nükleer enerji seçeneklerini değerlendirmek zorundadırlar.
Bu noktadan hareketle gelişmekte olan ülkelerin enerjinin sürdürülebilirliği üzerine enerji politikalarını oluşturması gerekmektedir. Kalkınma ihtiyacını derinden hisseden Türkiye’nin içinde olduğu gelişmekte olan ülkeler, tükenme endişeleri gün geçtikçe artan petrole olan bağımlılıklarını yeniden gözden geçirip çeşitli stratejileri uygulamak zorundadırlar. Bu amaçla uygulanması gerekli politikalar arasında; tasarrufa gitmenin yanında yenilenebilir enerjinin oranının arttırılması ve enerji çeşitliliğinin sağlanması anlamlı hale gelecektir.
Bu çerçevede, petrol iktisadi büyüme ve kalkınma açısından önemli bir kaynaktır. Ancak petrol tükenebilir bir kaynak olması ve tükenme endişelerinin başlaması açısından ciddi riskler içermektedir. Bu durumda yenilenebilir enerji ve ülkemizin dünyada lider olduğu bor madeni üzerinden ikame kaynaklara yönlenmemiz halinde iktisadi büyümeyi sürdürebilmemiz önem arz etmektedir.
Saygılarımla;
Murat TEKİN
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir