Vergi inceleme raporuna dayalı yapılan cezalı tarhiyatlar
Böylece, yollama sonucu yapılan raporlar iliştirilmeden yapılan tebliğ işlemleri, işlem temelinin saklanması gibi, ceza bakımından ise suçu oluşturan bütün unsurların tespitlenerek ve kanıtlandırılamaması sonucunu beraberinde getirmektedir. Bilindiği gibi, temel ceza hukukunda cezayı gerektirir fiil, bütün unsurlarıyla beraber tespit edilerek fiilin tamamlanması sonucu ancak ceza söz konusu olabilmektedir. Başka bir deyimle, cezayı gerektirir fiiller maddi ve manevi unsurları ile birlikte tespit edilmeden ceza kesilemeyecektir(2).
Durum böyle olunca mükelleflerin yargı aşamasında savunma hakları daraltılmakta ve vergi ceza yargısında doğal olarak hakim, atıf yapılan raporlara ulaşmakta zorlanmaktadır. Bu zorlanma sonucunda süreç ve yargılamalar uzun uzadıya yıllarca devam etmektedir. Yollama yapılan raporla, belgelerin niçin ve neden sahte veya içerik itibariyle aldatıcı kabul edildiğinin işlemlere taraf olan kişi ve kişiler ile hakimler tarafından bilinmesi, işlemlerin hukuka uygunluğunun temini ve dolayısıyla da çağdaş hukuk devleti ilkesinin pratiğe yansıtılması açısından önem taşımaktadır. Bu noktada, yollama yapılan raporun tebliğinin yapılamayışı (veya tebliğ edilmeyişi) vergi mahremiyeti gibi veya başka gerekçelerle yeterince cevaplandırılamayışı hukuki görülmemektedir. Yine bu konuda üzerinde durulması gereken bir başka husus; sahte veya yanıltıcı belge tanzim ettiği ileri sürülen kişi ile bu belgeyi kullanan kişi arasındaki münasebet birçok açıdan incelenmeden yalnızca yollama yapılarak mesele savuşturulmaktadır. Oysaki, atıf yoluyla yazılan raporun eklenmesi zorunludur. Komisyon mukabilinde fatura düzenlediği iddia edilen bir kişinin bile kestiği bütün faturaların bu içerikte olup olmadığını, yanılgınlığı ileri sürülen faturaya bağlı mal hareketlerini kanıtlayan sevk, taşıma irsaliyelerinin olup olmadığının, para hareketini kanıtlayan dekont veya çeklerin vb. belgelerin olup olmadığının ve diğer taraftan olayla ilgili alıcı beyanlarının ve envanter defterlerinin mal veya hizmetin sonucu ile ilgili ayrıca irdelenmesi zorunludur.
Yollama yapılan rapordaki düzenlenen belgelerin yanıltıcı veya sahte olarak nitelendirme sebebi, aslında birçok halde sadece belge düzenleyen hakkında işlem yapılmasını gerektirmekte, taraftalar arası ticari ilişki ayrıca incelenmeden belgeyi kullanan hakkında, işlem yapılmasını mümkün kılmamaktadır. Örneğin belgeyi düzenleyenin adresinde bulunamaması, defter ve belgelerini ibraz etmemesi, KDV beyannamelerini vermemiş olması veya sadece vergi incelemesi yapma yetkisi bulunmayan kolluk kuvvetleri tarafından alınan ifadeye dayanılması sebebiyle düzenlenen raporlar bu niteliktedir ve bu raporlara atfen inceleme raporu düzenlenmesi olanaklı değildir. Danıştay’ın artık yerleşik hal aldığı ifade olunabilecek içtihatları da bunu zaten göstermektedir.
Yargı organları, atıf yapılan raporları getirtmekte, bu raporları da inceleyerek adli gerçeğe ulaşmaya çalışmaktadırlar. Ancak genellikle mahkemelerce getirtilen bu raporların birer örneği, davacı tarafa tebliğ edilerek, diyecekleri, yani savunması alınmamaktadır. Zira, idari yargılama usulünde yargıcı buna zorlayacak bir düzenleme yoktur. Bu ise “adil yargılanma” ilkesi ve davada tarafların “silahlarının eşitliği” ilkelerini ihlal emektedir(3)
Sonuç olarak, gerek vergi yargılamasında ve gerekse vergi ceza yargılamalarında iddialarla ilgili raporların gerçeği yansıtması ve kanıtlayıcı belgeler ve ekler taşıması zorunludur. Bu bağlamda idare ile vergi yükümlülerinin haklarını telif edici ve eşit silahlar ilkesine uygun olarak tarafların yargılama süreçleri devam ettirilmelidir(4).
Mali Müşavir
Gökhan Emin Çerçi